“ÖĞRENCİDEN ÖĞRETMENİNE GÖNÜLDEN MEKTUP”
Gökyüzündeki En Güzel Meleğe
Gününüzü kutlamak için heyecanla aradığımda telefonu siz değil,
kardeşiniz açmıştı. O günden beri toparlayamadım ne kendimi ne cümlelerimi. Size bir türlü
söyleyemediklerimi kelime kelime biriktirdim içimde. Bir yılın ağırlığını nasıl yükleyebilirim
kelimelere? Zamansızlığın çıldırtıcı karanlığında, sizinle geçirdiğim o eşsiz dakikaları
özlemle düşleyerek, kağıt ıslanmasın diye gözyaşlarımı çekinerek, sizinle dertleşmek için
aldım elime kalemi. Yani alabildim.
Okula başladığım ilk gün her şeyden ne kadar uzak ve çekingendim. Hatta beden
derslerinde herkes bahçede oyun oynarken ben tek başıma o büyük çam ağacının altında
otururken yanıma gelir, neden oynamadığımı yoksa beni oyuna mı almadıklarını
sorardınız. Daha açıklamama fırsat vermeden elimden tutup oyun oynamaya götürürdünüz
beni. Okul çıkışı, herkesin anne babası gelene kadar beklerdiniz. Çoğu kişinin annesi
gelirdi almaya. Ben de sorulduğunda annemi bekliyorum derdim. En çok benim annemi
beklediniz o bahçede öğretmenim. Ama her seferinde babam gelmişti. İşten çıkıp gelmesi
uzun sürerdi bazen. O zaman da elimden tutup okulun oradaki pastaneye götürürdünüz
beni. Ne kadar mahcup bir o kadar da mutlu olurdum. Ama sizinle birlikte olmak,
yüreğinizdeki sıcaklığı hissetmek, derinden etkiliyordu beni. Sizinle artık çekinmeden bir
şeyleri paylaşabileceğimi hissetmiştim. Annem, demiştim öğretmenim. Başımı okşadınız,
yüreğinizle tuttunuz elimi. Anlamıştım… Biliyordunuz aslında her şeyi. Annemin dünyayı,
beni terk edişini, babamın beni tek başına güzel bir evlat olarak yetiştirmesinde ki çabasını,
yaşadığı güçlükleri biliyordunuz. Esen serin bir rüzgar hala o günkü başımı okşayışınızı
hatırlatıyor bana. Artık beni anlayan içimi bilen birinin olması beni daha da rahatlatmıştı.
Bazen umudunu yitirebiliyor insan. Elinin üstüne bir el, omzuna merhamet dokunsun istiyor.
Artık umutla yaşayışımın sebebi olmuştunuz. Çünkü o el, omzuma dokunan o merhamet
sizindi. Anne sevgisiyle büyüyememe rağmen eksikliğini hissettirmemeye çalıştınız. Her
şeyin rengi sizinle değişti. Bana ne kadar değerli olduğumu hissettirdiğinizde farkına
vardım değerimin. Bendeki ışığı ön gördüğünüzü söylediğinizde çok çalıştım karanlıkları
aydınlatmak için. Bana vicdan kavramını öğrettiğinizde merhametle yaklaştım her şeye.
Hakkaniyetli hareket ettim. Okulun son günü elinizdeki kitaptan okuduğunuz cümle içime o
kadar işlemişti ki : “ Bir yıl, beş yıl, on yıl değil, beşikten mezara kadar aramalı insan. Ama
ne aradığını bilmeli yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir
küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip
kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı.” Hayallerimizin peşinden gitmemizi
, bu yolda bize yoldaş olacağınızı söylemiştiniz öğretmenim. Bu cümlelerin gücüyle aradım
kendimi. Parça parça buldum birleştirdim. Neler yapmak istediğimi, nasıl biri olmak
13.11.2021
İSTANBUL
istediğimi buldum. Karneleri aldıktan sonra bahçede gözden kayboluncaya kadar
bakmıştım ardınızdan. Artık bir kapı kapanmıştı bir başka kapı açılmıştı. Yoktunuz. O
kapının ardında olduğunuzu biliyordum ama yalnız başıma ilerlemem gerekiyordu artık.
Neler yaşarsam yaşayayım Zümrüd-ü Anka misali küllerimden yeniden doğmam
gerektiğine inanmıştım.
Büyüdüm öğretmenim. Çok çalıştım çünkü siz her zaman verdiğimiz emeğin karşılığını
elbet alacağımıza inandırmıştınız. Güzel bir lise kazandım. Lisedeki başarımın kaynağını
sorduklarınla babamla birlikte sizin de isminizi hep andım öğretmenim. Başarılarımla
tanındığım kadar, güvenilir, alçak gönüllü, edepli, merhametli, idealist, adaletli bir insan
oluşumda babamla birlikte yine sizi andım öğretmenim, isminiz dillerden düşmedi.
Hayallerim için yine çalıştım öğretmenim. Hani bir gün okula herkes hayalindeki mesleğin
kıyafetleri ile gelmişti. Ben de cüppe giyip kısa siyah topuklularla, ense topuzu yaparak
elimde dosyalarla gelmiştim. Çok ciddi durmuştum çoğu kişi gülmüştü topuklular giydiğime,
mesleğin zorluğu imkansızlığa itmişti herkesi. Siz inanmıştınız bana. Gözleriniz öyle
inançla bakıyordu ki içten inanarak başım dik yürümüştüm. Sayenizde ne istediğimin
farkındaydım. Var olan düzeni sorgulayıp eleştirdiğimi, yanı başımda gerçekleşen olay ve
durumlara sessiz kalamadığımı ve kendi mantığım doğrultusunda yorumlar yaptığımı fark
ettim. Ankara Hukuk Fakültesi demiştim öğretmenim. Çok zor bir fakülte belki orası
olmayabilir ama yine de hukuk istiyorum demiştim. Başarırsın, demiştiniz. Gece gündüz
çalıştım yeri geldi pes etmek istedim çok ağladım ama neler başaramadım ki dedim
kendime. Başardım öğretmenim. Ankara Hukuk Fakültesini kazandım. Babam gurur
duydu. Sizinle de paylaşmak istedim ancak numaranızı bulamadım ulaşamadım o zaman.
Çok isterdim size de bu gururu yaşatmayı. Çünkü annem de gurur duyardı benimle.
Okulların açılmasını deli gibi bekledim. Hayali düşlemek yerine artık hayalimi yaşıyordum.
Öğretmenim, o kadar güzel bir mimarisi var ki sanki kendinizi okulun ilk kurulduğu yıllarda
hissediyorsunuz. Bu arada babam da geldi orada işini düzenini kurdu. Durumumuz
eskisinden daha iyiydi ama hukuk kitapları biraz fazla maliyetliydi. Babama çok fazla yük
olmamak için okul çıkışı bir yere girdim çalışmak için en azından birkaç kitap paramı
çıkarabilirdim. Babamın, haberi yoktu. Çok yoruluyordum aslında, gerçekten çok yoğun
geçiyordu günlerim. Bir yandan ileriyi düşünüyordum. Avukat olup hakimlik sınavlarına
girmeyi. Çok çalışmam lazımdı yine. Asla pes etmedim hatta öğretmenim 1. sınıfta fakülte
1.’si oldum. Bu bana daha da çalışma isteği getirdi. Diğer yıllarımda da notlarım çok iyiydi.
Şu an gözlerinizin yaşardığını görebiliyorum, “Aferin benim kızıma.” Dediğinizi de duyar
gibiyim. Keşke bunları sizinle paylaşmak için bu kadar geç olmasaydı… Zaman çok çabuk
geçti artık
mezun olmuştum stajımı da başarıyla bitirdim öğretmenim, keşke beni o cüppeyle mezun
olurken görebilseydiniz. Belgemi aldım. Artık avukattım evet ama hala daha yolum vardı.
Hakimlik sınavlarına girdim ve kazandım öğretmenim. Mülakatı da başarıyla geçtim ve
İstanbul’a aldırdım kaydımı. Şu an 5 yıllık bir hakimim. İstanbul Adalet Sarayı’nda bana
öğrettiğiniz hakikat yolunda karar veriyorum. Hakkaniyetle, vicdanla hareket ediyorum.
Koridorlarında üstümde kırmızı cüppem, altımda siyah topuklular, ellerimde dosyalarla gönlüm
rahat başım dik bir şekilde yürüyorum. Böyle yürümemdeki temeli siz oluşturdunuz benim için.
Bugün başarılarımın, kişiliğimin ana kahramanı da sizsiniz. Öğretmenim aslında geçen bir olay
yaşadım ve onun etkisiyle cesaret buldum yazmaya. Duruşmadan çıkmıştım. Odama giderken
küçük, uzun saçlı bir kız çocuğunun duruşma salonunun kapısında bir başına umutsuz, soğuk
bekleyişini gördüm. Ağlamaktan gözleri şişmişti çok belliydi. Kimdi? Ne olmuştu? İçeride kimi
bekliyordu? Neden yalnızdı? Yanına geçtim oturdum. Hiç farkına bile varmadı oturduğumun.
Kafası o kadar dolu hiçbir şeyi algılayacak güçte değildi sanki. Selam verdim. Yüzüme baktı,
sustu. Sonra birden sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Gözünden dökülen her yaş
çocukluğumdaki o kızı, beni, hatırlatıyordu. Sakinleşmesi için çabaladım. Sonra biraz
konuştuk. Annesi çok küçük yaşta vefat etmiş içeride olan da hayatındaki tek dayanağı,
sığınağı olan babasıymış. Öğretmenim o çocuk ben miydim yoksa? Minik kalbimle mi
karşılaşmıştım? Dava sonuçlanana kadar beraber bekledik kapıda. Atıştırmalık bir şeyler aldım
ona pastaneden, o pastane yolunda babamın geç geldiği günlerde elimden tutup okulun
yanındaki o pastaneye götürüşünüz geldi aklıma… Dava kaza tazminatıyla sonuçlanmıştı.
Öğretmenim o anı anlatmaya kelime bulamıyorum. Davaya ben girmediğim için detayları
bilmiyordum içimden öyle bir yük kalktı ki, ya kimsesiz kalsaydı? Bu yaşta kaldırabilecek miydi
hem annesizliği hem babasızlığı? Yalnızlık ne demek o kadar iyi biliyordum ki . Annem yokken
yaşadıklarım geldi her dakika aklıma. O kızla beraber ağladım içimden. Aslında o kız da
bendim, o kızın elini tutan da bendim. Ben siz olmuştum öğretmenim. Kalpler vicdanını
kaybettiği zaman kör olur derdiniz. Vicdan, fark edilmesi ne kadar kıymetli bir
hazineymiş.Dünyamı sözcüklerle şekillendirirken asıl derdinizin merhametle yoğurulmuş
güzel bir insan yetiştirmek olduğunu yeni anladım öğretmenim.
Öğretmenim siz üşüyenle üşürken, eksik yanımızı sevginizle tamamlarken, anne sevginizle
yine yüreğime dokunmuş, kahramanım olmuştunuz. Bunu da bilin istedim. Kendime çok
kızıyorum, bunları yazmak için neden bu kadar geç kaldım neden?Özür dilerim geç kaldığım
her dakika için. Umarım yanınıza geldiğim zaman beni affedebilirsiniz. Sizi seven minik bir
kalbin lakin sevgisinin büyük olduğu bir kalbin, sizi çok sevdiğini ve özlediğini unutmayın.
HİLAL BAYRAKTAR